10 Aralık 2012 Pazartesi

Avrupa ve sovalyelik meraklisi Akp hukumeti 10 yilda Turk Tarim ve Hayvanciligini Planli Olarak Bitirdi.

AKP Türk tarımını bitirdi. Üretim-ihracat yerine, ithalat başladı. Buğday ve mısır ithalatından sonra şimdi de saman ithalatına başlandı. Dunyanin en buyuk findik ureticisiyken birkac yila kadar findik ithal edecek hale geldik, Tabii olarak bu durumda, Tarim ve Hayvancilik Bakani bu calismalari ve hizmetlerinden oturu fransizlardan Sovalye Liyakat(Ustun Hizmet) madalyasi aldi.

Akp hukumeti tarafindan  Türkiye’de son 9 yılda 3.5 milyon hektar tarım arazisi tarım dışına çıkarıldı. AKP’nin iş başında olduğu 2002-2011 döneminde ekilen tarım alanı 24 milyon hektardan 20.5 milyon hektara geriledi. Susuzluktan 4 milyon hektar tarım arazisi nadasa bırakılıyor, yani sektör daha baştan yüzde 20 düşük kapasite ile çalışıyor.
Halen tarım yapılan alanların da ancak dörtte biri sulanabiliyor. Tarımsal üretimin yüzde 50-60′ı burada gerçekleşiyor, kalan alandaki üretim ise başta yağış miktarı olmak üzere tamamen doğa koşullarına bağlı.
2002-2011 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 5.2 büyürken, tarımdaki büyüme yüzde 1.9′da kaldı.

EBK’DAN PİS KOKULAR GELİYOR
Yerli besicilerin EBK’nın ihale yoluyla ithal ettirdiği hayvanlarla aynı fiyatlarla hayvan satmayı taahhüt etmelerine ve hayvan varlığının yeterli duruma gelmiş olmasına rağmen ithalattaki ısrar devam etti. Birçok besici sıfır faiz avantajından yararlanarak ahırına doldurduğu hayvanları yetiştirdikten sonra, düşük fiyatlar yüzünden kesime gönderemez hale geldi. Başka deyişle bu aşamadan sonra ne kadar yem verirsen ver bu hayvanlar kilo almıyor, yani boşuna yem yiyorlar.
İthalatla ilgili de çok ciddi şaibeler ortaya çıkmaya başladı. Son olarak EBK’da yapılan operasyonla birlikte çok sayıda kişi tutuklandı. EBK’nın ilgili daire başkanından, Ürdün merkezli Hicazi firmasının elemanlarına kadar çok sayıda kişi şu anda tutuklu olarak yargılanmayı bekliyor. Sağlık koşullarına uygun olmayan canlı hayvan ve etlerin ithal edildiği, Kurum’da üst düzey yöneticilerin de içinde bulunduğu organize bir yapının, insan sağlığına zararlı etleri piyasaya sunduğu, hileli işlemlerle haksız kişisel kazanç elde ettikleri iddia ediliyor. EBK’nın ithalat ihalelerini hep aynı firmaların üstlenmesi de dikkati çekiyor.

Avrupa ve sovalyelik meraklisi Akp hukumeti 10 yilda Turk Tarim ve Hayvanciligini Planli Olarak Nasil Bitirdi.
Halka , koyluye imkan ve kredi verecegiz yalanlarinin arkasindaki gercek artik aydinlandi. Fransiz sovalyesi olmak adina, Turk milletini bugdayini, findigini;cok  yakinda yiyecek ekmegini bile ithal edecek duruma getirdiniz. Sayin Sovalyelerimize saygilarimizla; bu yaptiklarinizin hesabini nasil vereceksiniz?

Ülkemizde et fiyatları neden bu kadar yüksek? Neden biz dünyanın en pahalı etini tüketiyoruz. Yakın bir tarihe kadar tarım ve hayvancılığıyla ünlü olan ülkemiz neden yurtdışından et ve bakliyat ithalatı yapar oldu! Bu noktaya ne zaman ve nasıl geldik? Dünyanın hiçbir yerinde rastlanamayacak bir doğal güzellik ve zenginliğe sahip Anadolu’nun bereketli topraklarında tarım ve hayvancılık nasıl bitirildi! 
Tüm bu soru ve sorunların kaynağına daha iyi ulaşabilmemiz için öncelikle Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda attığı adımlara bakmamız gerekir. AB’ye üyelik sürecinde imzaladığımız müzakereleri tekrar tekrar gözden geçirmemiz gerekir. Acaba ülkemizi yönetenler ve dış siyasette bizi temsile yetkili olanlar bu müzakereleri okudular mı? Gerçekten okuyarak mı imzaladılar!



 AB’ye üye olmak adına ülkemizi açlığa mahkûm ettiler. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk neden Çiftçi bu milletin efendisidir demişti. Çünkü en büyük bağımsızlık karın tokluğuyla başlar. Çiftçilerimiz üretim yapamıyor. Üretim yapsa da satamıyor. AB ve ABD’nin kotaları çerçevesinde devletimiz deyim yerindeyse çiftçisine kazık atıyor. Şeker pancarı üretimi Coca Cola Şirketinin tekelinde. Yıllarca tütün ekilen Bitlis’te sırf AB ve ABD öyle uygun gördüğü için çiftçiye elma ekeceksiniz denildi. Haliyle tutmadı üretim olmadı. Çiftçimiz aç kaldı biz aç kaldık. Domates, salatalık, süt tüm bu gıdalarda hep aynı iğrenç tadı alıyoruz. Suni gübre tadı! Topraklarımız AB’nin ve ABD’nin istediği şekilde kansorejen madden içeren içeriği bile tam olarak bilinmeyen suni gübrelerle gübreleniyor. O topraklardan yetişen ürünleri tüketen hayvanların sütü de haliyle sağlıksız ve lezzetsiz oluyor. Tutturdular bir sanayi tipi üretim modeli. Bu model ancak Hollanda gibi yeterli toprağı olmayan ülkelerde uygulanabilecek bir modeldi. Ancak bu modeli bile doğru düzgün uygulayamadılar. Kendi bahçemizde ekmek için domates fidesi aldığınızda bile yine aynı rezaletle karşılaşır olduk. Lezzetsiz elma gibi hepsi birbirinin aynı domatesler. Oysaki gerçekten topraktan çıkan ürünlerin hepsi birbirinden farklı olur. Otonom gıda ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için her ay gelirimizin tamamına yakınını gıdaya yatırır olduk. O zaman bizler karın tokluğuna çalışan köleler mi olduk? Oysaki AB, kendi bütçesinden üye ülkelerine Tarım ve hayvancılık adına teşvik primleri veriyordu. Doğru ya bu üye ülkeler neden primlerini paylaşma ihtiyacı duysun ki? Nasıl olsa karşılarında istedikleri gibi oynatabilecekleri yöneticiler vardı. Ve ne acıdır ki bu kişiler benim ülkemi temsil ediyorlardı.
Türkiye’nin AB’ye müzakere süreci tablosunu 11. Madde’de belirtilen “ Agriculture & Rural Development - Tarım ve Kırsal Kalkınma” başlığını ele alalım. AB üyelik sürecinde Türkiye’nin Tarım ve Hayvancılığı kutu içerisinde işaretlenerek şu şekilde belirtilmişti: Uyum sağlayabilmesi çok güç. Son durum olarak ise Ciddi ve büyük çaba sarf etmesi gereklidir denilmişti. Türkiye’nin AB üyelik süreci içerisinde tarım ve hayvancılık adına sarf etmesi gereken bu çok ciddi çaba ve uyum neydi acaba? AB tarafından belirtilen kotalar uygulanacaktı. Hiçbir suretle yerli üreticilerin ürünleri alınmayacaktı. AB’nin uygun gördüğü ülkelerden ithalat yapılacaktı. O kadar çok ithalat yapılacaktı ki yerli üretici tamamen yok olacak noktaya getirilecekti.

Tablonun sonunda belirtilen 3 dipnotu iyice incelemek ve ne anlama geldiğini idrak etmek gerekir.
Birinci dipnotta Avrupa Birliği, Türkiye’nin Liman ve Havalimanlarını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne açmayı reddetmesi nedeniyle a,b,c,d,e,f,g,h olmak üzere toplam 8 ana başlığın açılmasını dondurmuştur.
İkinci dipnotta Ana başlıklardan bir kaçı diğer aşamaya Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin vetosu nedeniyle geçememektedir.
Üçüncü dipnotta Ana başlıklardan bir kaçı diğer aşamaya Fransa’nın vetosu nedeniyle geçememektedir.
Fransa’nın bu minicik dipnotta bahsedilen vetosu nedir peki? 11.12.2006 Tarihinde Fransa’nın vetosuyla 11. Madde olan “Tarım ve Kırsal Kalkınma” dondurulmuştur. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Avrupa Birliği’nin sınırsız risklerle genişletilmesinin Avrupa Siyasi Birliği’ni yok ettiğini ve bunu kabul etmediğini, Avrupa’nın kendisine sınırlar çizmesi gerektiğini, bütün ülkelerin AB üyesi olma kabiliyeti olmadığını, En başta Türkiye’nin AB içerisinde hiçbir yeri olmadığını belirtmiştir.
Fransa bu vetosuyla AB Bütçesinden kendisine yüklü olarak ödenen tarım ve hayvancılık primlerinin kesilmesinden korkmaktadır.
Her halükarda Fransa’nın vetosu zaten geçerli bir nedene bile dayandırılmamışken diğer ana başlıkların açılması veya uygulanması nasıl düşünülebilir? İş tam da bu noktada bir kör düğüme dönüşmüştür. Türkiye’nin son 8 yıldır yaptığı bu müzakere rezaletini düzeltmesi gerekir. Rastgele okunmadan imzalanan anlaşmaların benim keseme göz dikmesi, karnımı aç bırakması beni rahatsız eder. Normal bir gelir seviyesine sahip bir vatandaşın bile gıda harcamalarına bu denli para yatırmak zorunda kalması diğer otonom ihtiyaçlarından kısmasına yol açmaktadır. En temel İnsan hakkı olan Yaşama ve mülkiyet Hakkına göz dikilmiş demektir. Ve bu göz dikme o bazılarının yalakalık yaparak bitiremediği Fransa tarafından yapılmıştır. Bu durumda Türk Halkının bir an evvel gözünü açması, Fransız Hükümetini ve ürünlerini boykot etmesi gerekir. Bu rezalete dur demek bizzat halk olarak bizim elimizdedir.



Hiç yorum yok: