1 Ocak 2013 Salı

AKP zinayı serbest bıraktı, ama ...


Abdüllatif Şener: AKP zinayı serbest bıraktı, ama 

Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu nedenle tutuklanmasına 

göz yumuyor!

Gazete A24'ten Dilek Karagöz'e 

konuşan Türkiye Partisi Genel Başkanı 

Abdüllatif Şener, zinayı serbest 

bırakan AKP'nin Cübbeli Ahmet 

Hoca'nın bu yüzden tutuklanmasına 

göz yumduğunu belirterek; AKP'lilerin 

de bu tür kasetleri olduğunu soyledi.


"Cübbeli Ahmet Hoca’nın yaşadıkları itibarsızlaştırma operasyonunun bir parçası… AKP’nin de 


kasetleri var ama neden ortaya çıkmıyor? AKP küresel güçlerle işbirliği içinde… AKP, ülkede zinayı 

serbest bıraktı… Şike yasası tartışmasında, iktidar içindeki farklı yapılar güç denemesi yaptı…" Bu 

cümleler, AKP’nin kuruluşunda da yer almış ve 2007 seçimlerine kadar partide görev yapmış 

Abdüllatif Şener’e ait. Suskunluğunu Gazete A24 için bozan Abdüllatif Şener’i bulmuşken, kendisine 

cemaatlerden şike yasasına, dış politikadan AKP’den ayrılış nedenlerine kadar çok sayıda konuyu 

sorduk. İşte aldığımız cevapların ilk bölümü… 



Şike operasyonları ile başlayalım. Gündemin ilk sıralarında biliyorsunuz. Siz ne düşünüyorsunuz operasyonlar ve ‘şike yasası’ konusunda? Şu ansa operasyonları yorumlamayayım. Dosyalar elimde değil, ne var ne yok bilmiyorum ama bu şike yasası nedeniyle, iktidar içerisindeki farklı yapılar bir test yaptılar. Cumhurbaşkanı ısrarcı olmadı. Tekrar görüşülmek üzere gönderdi ama ondan sonra çok hızlı bir şekilde imzaladı ve Anayasa Mahkemesi’ne götürmedi. Bülent Arınç “Bir daha bunun Meclis’ten geçeceğini zannetmiyorum” dedi. Gerçi, O da bir süre sonra vazgeçti, özür diledi bu cümlelerinden dolayı… “Siyasi hayatımın en büyük hatasıydı” dedi. Partisinde de bazıları böyle tepkiler görüldü. Ayrıca basında da, hükümeti destekleyen bazı kuruluşlar üzerinden farklı çizgiler gösterdiler. Sanki önümüzdeki daha zor dönemler için, iktidar içi yapılar, kendi alanlarının geleceği açısından test yaptılar gibi hissettim ben. Yarı güç denemesi gibi… Bir bölünme gibi algılamadım, sadece bir test… Bu demektir ki parti içinde bir görüş ayrılığı var o zaman... Böyle söyleyebilir miyiz? Siyasette, bu görüş ayrılıkları önemli olmuyor nedense… Menfaat ve menfaate dayalı beklentiler önemli oluyor. İktidarda olmak yetiyor? Şöyle düşünün, Meclis grubu… Seçilenler… Ana çatısı budur. Temel hassasiyet ne? Bir sonraki seçimde listede olmak ve var olduğu sürece de, iktidar içerisinde en güçlü ve etkili noktada bulunabilmek… Milletvekili ise, bakan… Bakansa, başbakan yardımcısı… Başbakan yardımcısı ise, acaba Başbakan sonrası ne olur? Dolayısıyla bu şike yasasının sadece tarafların… Taraflar da demeyeyim de, birilerinin kendince, bazı şeyleri test ettiği bir alana dönüştü gibi geldi bana. Kim o birileri? İşte konuşanlar… Basında yer alan isimler, kesimler, gruplar… Bülent Arınç ile Tayyip Erdoğan arasında nasıl bir ayrışma var? “Tayyip Erdoğan’a biat etmemiş adamım” ifadesi neden söylendi sizce? Belki şike yasası ile ilgili özür dilerken, onu daha geniş kapsamlı bir özür olarak da düşünmüş olabilir. “Erdoğan’a biat etmemiş adamım” ifadesinden, demek ki “Erdoğan’a biat ediliyor” anlamı çıkmaz mı? Buradan parti içi demokrasi hakkında yorum yapılamaz mı? Oradan hareketle bir yoruma gerek yok, doğrudan yalın bir yorum yaparız zaten. Soruyorum işte… Şu andaki yapı nedir biliyor musun? Demokraside kurumlar, kurallar ve kolektif karar süreçleri vardır. Şu anda bunların hiçbiri yoktur. Tek bir kişi ülke adına hem düşünüyor, hem konuşuyor hem de karar veriyor. Bu anlatmaya çalıştığım ‘tek adam’lığı da aşan bir şey… Diktatörlük denilebilir mi buna? Çok kavramlaştırırsam kavga çıkar. Onun için kavramlaştırmayalım.

“CÜBBELİ İKTİDARI ELEŞTİRİNCE İTİBARSIZLAŞTIRILDI”

Cübbeli Ahmet Hoca’nın kaset skandalına gelecek olursak; bu olay kimine göre bu insanların gerçek yüzünü ortaya çıkardı, kimine göre iftira ve karalama… Sizce nedir bu olanlar?
Ahmet Mahmut Ünlü Hoca yani Cübbeli Ahmet Hoca, gerçekten kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim haline dönüşmüştür. Tartışmaları ve televizyon programlarıyla… Zaten öteden beri kendi cemaati içerisinde iyi bilinen bir isimdi. İyi bir vaizdır. Dini birikimi çok yüksektir. Düzgün ve seri konuşur. Kuran’a ve hadis külliyatı ile fıkıh ve itikat konularına hakimdir. Televizyonda birkaç programını ben de izledim. Her soruya o kadar hızlı, intikalle ve ana kaynaklarına inerek cevap verebilen insan sayısı fazla görmedim. Ama yüz yüze karşılaştığımız herhangi bir yer oldu mu hatırlamıyorum, muhtemelen olmamıştır. Olayları olan bitenleri takip ediyorum. Şu anda bu konudaki görüşüm şudur; Cübbeli Ahmet Hoca ile söylenenlerin, iddiaların, hiçbirinin doğru olduğuna inanmıyorum. En başta o kaset olayının bile doğrudan doğruya bir itibarsızlaştırma olayının parçası olduğuna inanıyorum. Ve gerçekle ilgisi yoktur. Bir kaset var diye şantaja uğramıştır. ’50 bin lira ver, sana geri verelim’ denmiştir. Hem bir taraftan kaseti elden ele dağıtmışlardır yıpratmak için ve uğraşmışlardır ama buna rağmen, bu kaset olayının bir yıpratıcı sonucu ortaya çıkmayınca, ve eskisinden daha fazla televizyonlarda daha etkin bir şekilde gözükmeye, görüşlerini anlatmaya başlayınca, bir yerler de rahatsız olmuştur. Kim yapmak istesin böyle bir şeyi? Özellikle Cübbeli Ahmet Hoca’nın çizgisine baktığınız zaman, iktidarı sert bir şekilde eleştiren tavrı vardı. Hatta oyunun iktidara yakın olduğunu da düşünmüyorum. Bir itibarsızlaştırma senaryosu için, tutukladılar. “AKP, TÜRKİYE’DE ZİNAYI SERBEST BIRAKTI”
Olay bu kaset olayı olsa, tutuklanması mümkün değil. Neden? Çünkü, AKP hukuken Türkiye’de zinayı serbest bıraktı. AKP’nin yaptığı düzenlemeye göre, iki kişinin cinsel olarak bir araya gelmesi, çay kahve içip sohbet etmesi kadar doğal bir şeydir. Dolayısıyla bir kimsenin bundan dolayı, hâkim, savcı, polis karşısına çıkması diye bir şey olamaz. Hatta şu andaki hukuk düzenine göre, bir bey Emniyete “Karım filan evde bir başkası ile aldatıyor beni şu anda. Oraya bir arama yapın. Cürüm meşhut halde yakalayın da, boşanacağım” dese, Emniyet, “Türk Ceza Yasası’nda böyle bir suç yok. Arama yapamayız.” der ve hâkimden de arama izni çıkaramazlar. Yani AKP’nin getirdiği hukuk düzeni, Türkiye’de böyle bir düzendir. Tamamıyla iftiraya maruz kaldığını düşündüğüm Cübbeli Ahmet Hoca’yı, içeri atıp susturmaya ihtiyacı vardı birilerinin… Ne diye aldılar içeri? Organize suç örgütü ve onunla irtibat. Fas’tan, Kazakistan’dan, kadın ticaretine benzer, bir takım ilişkilerin sanki içinde gibi anlatılıyor. Biraz insaf sahibi olmak lazım. Bir insanın yüzüne baktığınız zaman, neyi yapacağını, neyi yapmayacağını bilirsiniz. Cübbeli Ahmet Hoca’nın, böyle bir organizasyonun içinde olduğunu söylemek için, kafayı yemiş olmak lazım. Mümkün değil böyle bir şey… Ayrıca, Ergin Kardeşler’den biri ile görüşmesi varmış. Bir kere o bahsettiğiniz kardeşlerin kendisi dışarıda… Biriyle görüşüyor diye birini içeri atıyorsunuz. Görüşülen dışarıda, görüşen içeride… Bir ton izah edilebilir tarafı olmayan, saçma sapan, kurgular, senaryolar var. Neden? Bu gerçekten önemli bir nokta. Neden? Bakın ben, 28 Şubat 2007’den beri, Türkiye üzerinde uluslararası etkilerin, tetiklemesiyle ortaya çıkmış ve sürdürülen çok önemli bir değişim çizgisi olduğuna inanıyorum. Nedir o çizgi? Türkiye’de bir değişim var. Kuzey Afrika’dan Ortadoğu ülkelerine varıncaya kadar, bölgemizde önemli bir değişim var. Bu değişimin ana çizgisi şudur; küresel güçlerle, onların menfaatleriyle, talepleriyle uyumlu çizgide olanlar, hem siyaseten hem de toplumu etkileyen kişiler ve gruplar, güçlü ve etkili hale geliyor. İtibarlı hale dönüşüyor.

“KÜRESEL GÜÇLERİN MENFAATLERİNE UYUMLUYSANIZ İKTİDARSINIZ”

Küresel güç dediğiniz Amerika mı? Eğer uluslar arası güçlerle, küresel güçlerle, onların menfaatleriyle uyumlu bir çizgideyseniz, ülkenizde de itibarlı ve etkin konumda oluyorsunuz….

"AKP'NİN ARKASINDAKİ GÜÇLERİ İLK BAŞTA GÖREMEDİM"

Ve iktidarda oluyorsunuz… Evet. Eğer küresel güçlerle ve onların menfaatleriyle uyumlu değilseniz, ona aykırıysanız hatta onunla mücadele bayrağını açmışsanız, siz itibarsızlaşıyorsunuz. Tasviyeye uğruyorsunuz, yaşanan süreç bu. Bakın 28 Şubat, Erbakan Hükümeti’ne yapılmıştı. Ben de o hükümetin maliye bakanıydım. Bizi yani o hükümeti bitirmek için her şey yapıldı. Sonunda Refah kapatıldı, arkasından Fazilet kapatıldı ve AK Parti kuruldu. AK Parti’nin kurucularından biri de benim. Ama ben olayların arkasındaki uluslar arası dengeleri ve irtibatları görmüş biri değilim. Ben sadece şunu hissetmiştim; Fazilet kapandıktan sonra, yeni siyasi isimlerle yeni bir siyasi hareket ortaya çıkarsa, bu yapı, bu siyasi parti iktidara gelir, etkili olur diye bakmıştım. Evet, öngörülerim doğru çıktı ve gerçekten kurduğumuz parti iktidar oldu. Ama bugün itibariyle nasıl bakıyorum biliyor musunuz? Nasıl? İktidar ve büyük parti olmak önemli değilmiş. Doğru yerde doğru noktada olmak önemliymiş. İstikametin doğru olması önemliymiş. Zayıfta kalsanız, oy alsanız da, almasanız da, hatta bireysel hayatınızda bile tek başınıza da kalsanız, istikametinizin doğru olması önemlidir. Türkiye’de küresel güçler tarafından en önemli karşı çıkışlar, Erbakan hareketi ile ortaya çıkmıştır. O hareket tümüyle tavsiye olmuş, bugün mutlak anlamda küresel güçlerin, arzularına, isteklerine göre, hem ülkeyi yöneten hem de çevre ülkelerdeki dönüşümün taşeronluğunu üstlenen bir siyasi iktidar yapısı ortaya çıkmıştır. Eğer küresel güçlerin çıkarlarına uygun bir noktada durmuyorsanız, siz itibarsızlaştırılıyorsunuz. Bakın şu birkaç senedir, bir ton kaset, dinleme bandı ortaya çıkıyor… Birileri kaset koleksiyonu yapıyor demek ki… Ama neden devamlı tek taraflı çıkıyor? Herkesten daha fazla bu mevcut iktidarın dünya kadar kaseti var. Niye onlar çıkmıyor? Yoksa vakti mi gelmedi? Yoksa birilerine gösteriliyor da, yönlendirilmek için mi tutuluyor? Bunlar, bu ülkede düşünen herkesin sorgulaması gereken bir şey…

“HER VATANDAŞIN KAZANCININ ÜÇTE BİRİNİ HÜKÜMET HARCIYOR”

İktidar dediğiniz bizi temsil ediyor. Bu ülkede yaşayan herkesin cebindeki paranın, yıllık gelirinin üçte birini başbakanın ve bakanların harcadığını biliyor musunuz? İTA amiri olarak… Kimse bunun bilincinde değil. Herkesin kazancının üçte birini başbakan ve bakanlar harcıyor. O zaman Onların, bir yerlerin avucunun içinde olup olmadığını sorgulamak, her vatandaşın görevidir. Diğerlerinin hakkında çıktığı gibi, onların hakkında da bir takım kasetler çıkıyor olsaydı ve Onlar koç gibi mücadele ediyor olsaydı, o zaman derdim ki, bak sağlam yerde duruyorlar… Kim yapıyor bu kaset koleksiyonunu o zaman? Kaset koleksiyonunu, verdiğim iki çizgiden hakim güç hangisiyse, orası yapıyor…

Hiç yorum yok: