Bir Cemiyet ve Cemaat Olarak Masonluk
Masonluğun, Süleyman mabedinin baş mühendisi olan Hiram usta ile başlayan bir hareket olduğunu söylemiştik. Zamanla dünya hakimiyeti projesini tesis etmeye nüfusları kafi gelmeyen Yahudi milleti, her mason locasına bir Yahudi sokmuşlardır. Locanın geri kalanını o milletlere mensup, yükselmek ihtiyacı hisseden, zayıf karakterli insanlar teşkil eder. Bunlar beynelmilel bir paslaşmayla Yahudi siyasi emellerine tabi olmuş (üyelerin çoğunun da kime hizmet ettiğinden haberi yoktur) buna da mason kardeşliği denilmiş ve bu örgüt vücuda gelmiştir. İsteyen üzerine alınabilir ama neye hizmet ettiğinin size söylenmediği bir şirkette çalışmak aptallıktan başka hiçbir şey değildir ve aptallar kullanılıp bir köşeye atılmaktan başka bir işe yaramazlar.
Dünyada hangi millet ne derece de ehemmiyet arz ediyorsa, orada masonlar o kadar çok bulunurlar. Az veya çok bu masonlardan her ülkede mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içerisinde yalnız masonlar arasında gelip gitmekte olan bir dergi mevcuttur. "Mimar Sinan" adını taşıyan bu dergi yalnız Türkiyeli masonlar arasında gidip gelmektedir. Tıpkı bunun gibi harice çıkmayan bir de dünya masonları arasında gezen bir dergi vardır: "The Empire State Mason" (tercümesi: Dünya Mason İmparatorluğu). Dergisinin adını mason imparatorluğu koyan bir grubun yaptıklarını siz düşünün.
Bir mason locası başa bağlılıkta zayıf olursa ona dünya çapında, gayr-ı muntazam loca denir. Mutlak bir surette başa bağlı olmayan, itaat etmeyen localar bu sınıfa girerler. Gayr-ı muntazam localar uluslararası arenada zayıftır. Türkiye'deki localar da bir dönem muntazam sayılmıyordu. 1978 senesinde Hayrullah Örs'e "maşrık-ı azam" iken (maşrık-ı azam makamı büyük üstatlığın da üstünde, devlet kademelerini yönlendirecek yetkisi olan bir makamdır) İskoçya'dan muntazam loca tanındıklarına dair bir mektup geldi. Bu mektup Hayrullah Örs görmeden bir derginin ikinci sayısında kapak oldu. "Masonların Büyük Sevinci" adıyla manşet olan bu haber Türkiye'de kıyamet kopardı. Öğrendiğimize göre; bir mektup dağıtıcısı masonlara gelen bu mektubu derginin sahibine götürür, mühürü ısıtılarak açılır, fotokopisi çekilir ve kapatılıp mektup geri gönderilir. Görüyorsunuz, bir küçük postacı denildi dikkate alınmadı ve başlarına neler açtı. Düşmanın zaafını kullanmak sanatı işte budur. Bu sanat yalnızca onların uygulayabildiği bir ehil de değildir. Mühim bir iş yaparken en sondaki adama bile dikkat ediniz. Bir misal daha verelim; masonluğa merak saran ve kapasitesi bu işe müsait olan bir arkadaşımız vardı. Onu kabul ettiler. O da tekris merasiminde yani locaya giriş merasiminde yazılanların fotokopisini çalarak bize getirdi. Görüyorsunuz biraz cesaretle insan nelere kadir olabiliyor. Bu vasıflarla açıkları yakaladığımız sürece daha nelere kadir olabiliriz!
Muhtelif pek çok kitapta masonların hiyerarşisi ve inançları hakkında bilgi bulunabilir. Ama biz yine de kısaca değinelim. Mabetleri locadır. İnançlarını Yahudilerin "Kabala" felsefesinden almışlardır. Kabala mistik ritüellerden oluşan, içinde büyüyü de barındıran sapkın bir inançtır. Sıradan insanların anlayamayacağı bir işaret ve bir yazı dilleri vardır. Bu dili sembollerle ve beden diliyle kullanırlar. Bir toplulukta iki mason birbirlerini kendilerine has işaretlerle selamlar. Bütün ritüellerini ve toplantılarını bir gizem içinde yaparlar. Ketum olmak, sır saklayabilmek masonluğun en önemli şartlarındandır. Her locada bir Yahudi bulunur. Ama loca başkanı olması şart değildir. Yahudiler masonlar için soylu bir kavimdir. Loca başkanına da üstat derler. Örgüt içinde derece derece yükselme hiyerarşisi uygulanır. Her dinden ve her ırktan insan locaya kabul olunabilir. Kadınlar locaya kabul edilmez.
Masonlar örgüt içinde birbirlerine birader diye hitap ederler. Kardeşlikten birinin başı belaya girdiği zaman örgüt onu kurtarır. Ancak bu kardeşlik tamamen çıkar amaçlı bir bağdır. O yüzden yalnızca makam sahibi olanlar için geçerlidir. Birbirlerini destekleyerek bulundukların memleketin siyasi ve iktisadi hayatını manipulasyonlarla yönlendirmeye çalışırlar. Bunu yapmaya Yahudi nüfusu kafi olmadığından, bu teşkilat zayıf karakterleri, yükselme hırsını her şeyin üstünde tutanları kullanır ve yegane hedefe ulaşmaya çalışılır. Nitekim nasıl bir kardeşlikse işlerine yaramayan adamlarını harcamakta üstlerine yoktur. Tabi her zaman insanlara hümanist bir grup oldukları görünüşlerini takdim ederler.
(Masonların Kudüs'ten başlayarak dünya üzerindeki yolculuklarını gösteren bir harita)
Zaman zaman masonların dünyadaki rolü gündeme gelip deşildiğinde, haklarındaki kötü fikirleri silip, imaj tazelemesi yapmak isterler. Bunun için gazetecileri çağırırlar, bak bizim gizli bir şeyimiz yok derler. Onların sorularına, zahirde gösterdikleri görünüşlerine uygun olan, önceden konuşup hazırladıkları cevapları verirler. Sır mahiyetindeki hiçbir şeyi vermezler, çünkü verseler kıyamet kopar. Bunun örneğini yakın bir zaman diliminde de gördük. Bazı televizyon dizilerinin ve yoğun olarak baskıda olan haklarındaki kitapların (bu kitapların bazılarını da aklanmak için kendileri yazdırırlar; kitabı alırken yazarına dikkat etmek gerekir) yoğunlaştığı dönemde ülkenin en büyük gazetelerinden olan iki gazetede birden yazı dizisi başladı. 14 Mart 2005 tarihinde Sabah gazetesinde "Türkiye'nin Masonları" ve 26 Mart 2005 tarihinde Hürriyet gazetesinde "İşte Mason Locası" adlı yazı dizileri başlatılmıştır. Bu yazıların birinde bizzat Türkiye büyük üstadı Kaya Paşakay sahne almış ve aynen size naklettiğim düzende, hiçbir mana içermeyen yuvarlak laflarla dolu bir röportaj yayınlanmıştır. Üstadımız teşrif ettiğine göre herhalde cidden canlarını yakan bir şey olmuş olmalı, ne dersiniz(?)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder