25 Aralık 2012 Salı

Soner Yalcin'in Sabetayizm ve Sabetistler Roportaji(ARSIV).



Kurtlar Vadisi fikir babalarindan Soner Yalcin'in Sabetayizm ve sabetistler konusunda ki roportaji.

Yasemin Yurtman,

5N1K'daki sorumluluğunun yanı sıra Kurtlar Vadisi dizisinin konsept danışmanlığını yapıyor Soner Yalçın. Doğan Yurdakul'la birlikte yazdığı Bay Pipo" ve "Reis" dışında, "Beco", "Binbaşı Ersever" gibi kitaplarıyla da onu yakından tanıyor Türk okuyucusu. Yeni kitabı çıktı, malum. Bu yüzden telefonları susmuyor. Pek çok gazeteci ropörtaj istiyor. Odaya girdiğimizde Emre Kongar telefondaydı. Efendi'nin içindeki bilgileri tartışıyorlardı hararetle.


Biz gelmeden kararını vermişti: "Yok, Yasemin teyp açmanı istemiyorum. Yapmayalım seninle de" dedi. Fakat, laf lafı açtı; kararından döndü. Yaptığımızın adı yine de ropörtaj değildi. (En azından o böyle söylüyor; ama ikna olmasında götürdüğümüz şarabın ve Şam fıstıklarının etkisi büyük, bu kesin) Sohbetimizde üç yıldır üzerinde çalıştığı Doğan Kitap'tan çıkan kitabı "Efendi'nin kimler olduğunu, Beyaz Türkler'in büyük sırrını anlattı.

Y.Y: Neden Bu Kitap?
S.Y: Gazetecilik yapma bana. 20 yılı aşkın süredir yapıyorum bu işi.

Y.Y: Beyaz Türkler kim?
S.Y: Türkiye'deki ilk milli burjuvazi. Evliyazade gibi aileler... İlk büyük tüccarlar, siyasetçiler. Sabetaycılara Osmanlı'da "bey" denmez, "efendi" denirdi.

Y.Y: Sabetaycılıkla ilgili bırak kitap yazmayı, kimse konuşmak istemiyor. Bu yaptığınız korkutmuyor mu?
S.Y: Korkum olsaydı kitap yazmazdım. Binbaşı Ersever'den bugüne kadar yazmadığım kalmadı. Soner Yalçın olarak bir şeylerden korkabilirim ama kalemimi niye korkutayım? Bir de, Sabetaycıları kötüleyen, "tu kaka" diyen bir kitap değil ki bu. Bilimsel bir çaba benim yaptığım. Bir gazeteci olarak tarihe bir katkıda bulunuyorum. Sabetaycıları yazayım diye çıkmadım yola. Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne, cumhuriyetin kuruluşundan 1960'lı yıllara kadar ailelerin etrafında dönen bütün süreci yazdım. İktisadi, kültürel ve siyasi anlamda bir dönüşüm hikayesi var kitapta. Benim üslubum bu zaten. İstihbarat tarihini yazarken de Hiram Abas’ın etrafında kurmuştum örgüyü. Çatlı’yla ülkücü mafyanın ilişkisini anlatmıştım. Behçet Cantürk’le ilgili yazdığım kitapta da önemli olan Cantürk değil, yer altı dünyasıydı aslında. Ersever’de derdim faili meçhul cinayetlerdi.


Y.Y:Türk aydınları Sabetaycılıkla ilgili çalışmaları “ölüyü diriltmek” diye nitelendiriyor?
S.Y:İnsan kendi tarihine bu kadar yabancılaşır mı? Bir gazeteci bir tabunun üzerine gitmez mi? Niye üzeri kapatılmış, ölü toprağı atılmış? Osmanlı’ya, İslam’a etkisi neymiş? Bunu sadece gazetecilerin değil, herkesin düşünmesi gerekiyor.

Y.Y: Siz cevap verin, niye?
S.Y: Ben Sabetaycılığı yazmadım. Bir aileyi yazarken karşıma çıktı. Yalnız şunu net olarak söylüyorum; bizim tarihimizde siyasal İslamcılara bırakılmayacak kadar önemli bir konu; yok sayamayız. İslamcılar tam bir tehdit gözüyle bakıyor bu olguya. Bu, Osmanlı’dan günümüze kadar belgelerle sabit. Yahudilerin nasıl baktığı konusundaysa kesin bir şey yok. Her şey söylentiden ibaret. Birileri söylüyor işte, Yahudiler Sabetaycıları sevmiyor diye. Ama bunun bir delili, belgesi yok. Ben inanırım o ayrı.

Y.Y: İslamcılar neden bu kadar korkuyor?
S.Y: Burada benim fikrim önemli değil. Teybi kapatırsan konuşabilirim. Tüm zehirli okları bana döndürmeyin. (Teyp kapandı tabii. Yalçın’ın bu soruya cevabı bizde saklı) Batılılaşma hareketini Türkiye’ye getirenler Sabetaycılardır. Atatürk’e dil uzatamıyorlar. Bu sadece Türkiye’de olan bir tartışma değil ki… Osmanlı’dan Türkiye’ye aktarılan bir çatışma. Sabetaycıların ve Yahudilerin Osmanlı’yı çökertmeye çalıştığı hâlâ tartışılan bir konu. İttihat ve Terakki’den yıllar boyunca korkulmasının sebebi de bu. Biz 21. yy’a adım attık ama hâlâ tarihimizde en önemli gerçekliği, yani Sabetaycılığı bir yere koyamıyoruz. Ayıp değil mi?

Y.Y: Artık asimile olmaya başladılar değil mi?
S.Y: Olsunlar. Kimseye, kendisi “ben buyum, ben şuyum” demedikçe, sen kalkıp Sabetaycı mısın diyemezsin. Olacaklar tabii. Bu toplumda Sabetaycılar eziliyorsa, o zaman ben de Sabetaycıyım. Kürtler eziliyorsa o zaman ben de Kürdüm. Soner Yalçın olarak aynen bu duyguları yaşıyorum. Tek tek Sabetaycıları ortaya çıkaracağım gibi bir şey de yok. Herkesin içinde iyiler ve kötüler var. Tarihte oynadıkları rolü de kimse yadsıyamaz. Benim ortaya çıkarmaya çalıştığım da bu. Bunu reddetmeye kimsenin hakkı yok. Bu ülkeye batılılaşmayı getiren, sosyalizmle hatta liberalizmle bizi tanıştıran onlar. İslam’ı bile ciddi şekilde etkilediler. Ünlü İslamcı hareketin önderleri arasında ne kadar çok Sabetaist var biliyor musunuz? Ama benim işim isim vermek değil! 

Y.Y: Sizin anlattıklarınıza göre, sağladıkları ciddi bir ekonomik avantaj var ülkeye.
S.Y: Bu kitapta ciddi ipuçları var. Benim işim ipuçları vermek.

Y.Y: İzmirli Evliyazade Ailesiyle nasıl tanıştınız? Tüm örgü onların etrafında dönüyor. Kitapta anlattığınız Sabetaist hareketlerin başlangıç noktası da onlar?
S.Y: Neredeyse tüm mafya babalarını, MİT, derin devlet ilişkilerini yazdım. Ve bir gün dedim ki kendi kendime; bunların arkasında ideolojik bir güç olması lazım. Herkes konuşuyor ya derin devlet diye; bunun ideolojik temel dayanağı nedir? Bunu Osmanlı’dan Cumhuriyet’e dönüşümün sınırları içinde aramaya başladım. İktisadi ve siyasi ayağını ne anlatabilmişim şimdiye kadar ne de kitaplarıma yansıtabilmişim. Bu konuda okumaya ve çalışmaya başladım. Aslında Dr. Nazım’ın hayatını yazmak istiyordum ilk olarak.

Y.Y: Dr. Nazım kim?
S.Y: Bu ülkede hiç bilinmeyen, hiç konuşulmayan bir adam Dr. Nazım. Ne kadar acıdır ki, bu adam İttihat ve Terakki’nin en önde gelen ismi. Maarif Nazırlığı da yapmış üstüne üstlük. Terakki’nin kurucularından biri ve en son 1926’da Atatürk’e suikast girişiminden idam edilmiş. II. Abdülhamid de onun için idam kararı vermiş. Ama ismini ve kıyafetini değiştirerek Selanik’te örgütlenme çalışmaları yapmış. Türkiye’de hiçbir yerde bu adamla ilgili tek bilgi bulamazsınız. Neyse, Dr. Nazım’ın ilişkileri beni Evliyazadelere ulaştırdı. Onların damadı çünkü. Evliyazadeler derken, Fatin Rüştü Zorlu, Menderes, Tevfik Rüştü Aras çıkıyor insanın karşısına. Aras, Atatürk’ün en uzun süreli Dışişleri Bakanlığı yapmış adamı. Antrparantez, bu ülkede 10 yıl Cumhurbaşkanlığı yapmış Celal Bayar hakkında çıkan tek kitap yok.

Y.Y: Neden?
S.Y: Bir düşünün bakalım: Sabetaist olabilir mi diye. Şevket Süreyya Aydemir’i ayrı tutuyorum. Menderes hakkındatek bir kitaba, bibliyografyaya rastlıyor musunuz? Hayır. Sadece parti propagandalarına rastlıyorsunuz. Neden? Bu kitapta tüm sırlar açığa çıkıyor. Bu toplumda “Korsakov” hastalığı, unutma var. Üniversiteler hayata kapalı, siyasete kapalı. Askeri darbelerin de etkisi var tabii. Bütün düşün alanını yok ettiler neredeyse.

Y.Y: Bu bilgilere nasıl ulaştınız?
S.Y: 30’u aşkın insanla konuştum. 350 yazılı kaynağa başvurdum.

Y.Y: Zor oldu mu?
S.Y: Çok zor oldu. Ama iğneyle kuyu kazarsanız, bilgiye ulaşırsınız. Baktığınız zaman bilgi var, ama çok dağınık. Hepsini bir potada eritip bir analize eriştim. Bu kitabı yine de Sabetaist harekete indirgemek ne derece doğru olur, bilmiyorum. Bu konunun hakkında daha çok çalışılması gerekiyor. Sadece önünü açtık. Sabetaist ailelerde kız alıp verme çok. Çoğunda akıl hastalığı var. Kim kiminle evlenmiş, hepsini bulacaksınız bilgilerin arasında. Akraba evliliklerinden dolayı hayli sakatlık var. Berrin Menderes’in babası akıl hastanesindeymiş örneğin. Adnan Menderes’in dayısı da akıl hastası. Sabetaycılığın kültüründe başka bir dine mensup kimseyle evlenme yok!

Y.Y: Eee? Bu bile tek başına bir kitabın konusu. Tarihimiz sadece 23 Nisan, 19 Mayıs mı?
S.Y: Atatürk’ün Samsun’a çıkışının hikayesi bile farklı bu kitapta. Alternatif tarihi okuyacak herkes artık. Varlık Vergisi’nin gerçeğini de okuyacaksınız. Kabul edilir ya da edilmez. Kimse bu memlekette bilginin doğruluğunu araştırmıyor. Önüne geleni alıyor. Şimdiye kadar tarihimizde gerçeklerin yazılmamasının nedeni de o. Biliyorlar, ne verirlerse halk onu alacak.

Y.Y: Derin devlet nedir diye araştırmaya başladım demiştiniz başta. Derin devlet, Sabetaycılar mı?
S.Y: Derin devlet diye bir şey yok aslında. Devletin kendisi derin. O devleti kim, hangi ideolojik görüşlerle oluşturmuş?

Y.Y: Günümüzde ağırlıkla sol görüşlü partilerin kadrolarında yer alıyorlar sanırız?
S.Y: Öyle bir şey yok. Her yerdeler.

Y.Y: AKP’nin kadrolarında da mı varlar?
S.Y: Tabii. Bildikleriniz yanlış. 1960’lı yıllardan sonra büyük çoğunluğu anti-komünist ve sağcı oldu. Solcuların kadrolarında yok denecek kadar azlar. Nedenleri çok açık, ama bunu ben söyleyemem.

Y.Y: Siz bu kitabı yazdınız. İnsanlar bundan sonra bu konuyu rahat bir şekilde konuşabilecek mi? İnanıyor musunuz buna?
S.Y: İnsan tarihini öğrenmek istemez mi? Sabetaycıların genç nesli, kendi dinlerinden olmayan insanlarla da evlenebiliyor artık. Bir de dini vecibeleri gereği ortalıkta değiller. Mezhepleri onlara saklanın, Müslüman olun diyor. Gün gelecek tekrar kendi kimliğinize, inancınıza kavuşacaksınız diyor. O ritüel gereği Müslüman gibi davranıyorlar. Hacca gidenleri çok. Belki de bir kısmı ateist oldu. Ama aralarında ciddi bir dayanışma var. Ama bunu Kürt de yapıyor, Alevi de.

Y.Y: İyi olur insanlar konuşur ve tartışırsa. Gazetecinin görevi nedir? Kamuoyunu bilgilendirmek…
S.Y: Daha ötesini yapmadım zaten. İyi ya da kötü demiyorum. 620 sayfalık bir haber yaptım sadece. Sabetay Sevi bir devrimci miydi? Batılılaşmaya neden bu kadar açıklar? Bunları araştırsın ve konuşsunlar bundan sonra. Sabetaycılık gerici bir din olmamış hiçbir zaman, Atatürk’ü oluşturan şartlar neydi? Bize 19 Mayıs’ta başlayan bir tarih okutuluyor, ondan öncesi yok. İttihat Terakki yok. Bu aydınlanma süreci Atatürk’ü nasıl ortaya çıkarmış?

Y.Y: Sabetaycılar Amerika’daki Musevi lobisinde de çok etkinler?
S.Y: Benden bu kadar. Onu da siz araştırın.

Y.Y: Sizce Atatürk de Sabetayist miydi?
S.Y: Gidecek başka toprağı olmayan insanların ittifakıdır Kurtuluş Savaşı. Evet, Atatürk seçilmişti, ama liderlik vasıfları, karizması olduğu için seçildi. Neden, nerede milli banka varsa orada kongre yapılmıştır bir düşünün bakalım. Neden Sabetaycıların en etkin olduğu yerden, Ege’den çıkmıştı bütün hareketler? Kimsenin Sabetaist olması kendisini ne aşağılar ne de yüceltir. Biz olguya bakmak zorundayız sadece.

KİTAPTAN NOTLAR:
* Mustafa Koç, Evliyadelerin iş ortağı Giraud’ların kızı Caroline ile evli.
* Atatürk’ün eşi Latife’nin ailesi Uşakizade’lerden. Uşakizade’ler ise Evliyazadeler ile akraba.
* Kitapta rastlayacağınız Kazım Dirik’in kızı Şükran Hanım, Muammer Karaca ile evlenmiş. Karaca, Şükran’ı kaçırarak evlenmiş. Kaçırma olayına yardım edenlerse Gülriz Sururi’nin anne ve babası Suzan Hanım ve Lütfullah Bey.
* Yenibahçeli Nail’in torunu ünlü reklamcı Nail Keçeli.
* Aradan bunca yıl geçmesine rağmen coşkuyla söylenen “Gençlik Marşı”nın müziği bir İsviçre okul şarkısına ait. Söz yazarı ise Ali Ulvi Elöve. Elöve, Selanik’te Atatürk’le aynı tarihte doğmuş.
* Mustafa Kemal Atatürk, daha önce Evliyazadelerin kızı Berrin’in ablası Güzin ile evlenmek istemiş; ama aile parası yok diye karşı çıkmış.
* Evliyazade Naciye Hanım’ın diğer kızı Berrin, Adnan Menderes’le evlendi. Mustafa Kemal Atatürk, Güzin’le evlenmiş olsaydı, Menderes ile Atatürk bacanak olacaklardı.
* İzmir’de düşmana ilk kurşunu atan Hasan Tahsin’in mezarı yok. Yalnız İstanbul’da Sabetayislerin mezarlığı olarak bilinen Bülbülderesi Mezarlığı’nda adına dikilen bir anıt var.
* ABD, Ankara’ya gönderdiği büyükelçilerini hep Yahudi diplomatlardan seçmektedir. 54 kişiden oluşan büyükelçiler listesinde yer alan isimlerin yüzde 90’ı Yahudidir.
* Emre Kongar, Adnan Menderes ile akraba.
* Ayten Alpman’ın “Memleketim” parçasının orijinali geleneksel Yahudi müziğinin çok tanınmış şarkısı “Rebe Rumelekh”dir.
* Evliyazadelerin dünürü – akrabası Birsel’lerin, günümüzdeki temsilcisi Murat Birsel.

NEDİR SABETAYCILIK?
1626 İzmir’de Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sabetay Sevi, 1665 yılında kendisinin Tevrat’ta beyan edilen ve dünyaya gelip vaat edilen toprakların Yahudiliği tekrar hakim kılacak olan Mesih (kurtarıcı) olduğunu iddia etti. Bir din adamı Sevi’yi Yahudi din adamlarından çoğu “hain” ilan ederken, bazıları da destekledi. Önemli bir Yahudi kitlesi onun arkasına takıldı. Devletlerinin de olmamasının acısıyla Yahudilerden önemli bir grup, devlet kurma amacına giden yolda ve Siyonizmi ortaya çıkaracak süreçte onu destekledi. İzmir ve Kudüs’teki Yahudi önde gelenleri Sevi’yi desteklemedikleri gibi, onu dinlerini bozan bir düzenbaz olarak gördü ve Osmanlı Sarayı’na şikayet etti. Çoğulcu yapısı sebebiyle, o zamana kadar bu işin üzerinde durmayan Osmanlı Devleti, tebaası olan bir büyük din mensuplarının dinlerinin korunması talepleri karşısında kayıtsız kalamadı. Sevi’yi saraya çağıran zamanın sadrazamı, hayatı ile iddiaları arasında bir seçim yapmasını istedi. Sevi, hayatı yönünde seçim yapmakla kalmadı. Müslüman oldu ve Aziz Mehmet adıyla maaşa bağlandı.

KURTLAR VADİSİ
“Herkes Çakır’ın niye öldüğünü soruyor. Bunu sormak demek, diziyi anlamamak demektir. Çok iyi kalemler bile bu diziyi izlemeyip, ahkam kesiyorlar. Bu dizi bir Susurluk dizisi. Susurluk’u birkaç tane özel timcinin yaptığın mı zannediyorsunuz? Bu dizide bir Baron var. Ortadoğu projesi var adamın. Bağlantıları çok güçlü. Yeraltındaki bağlantılarını kullanarak güç sahibi olur giderek. Derin devlet de onu çökertebilmek için bir mücadeleye girişir. Baron birtakım tetikçiler kullanır. Çakır’ın işi bittiği zaman, tehlike oluştuğu zaman kalemi kırılır. Bakınız Türkiye’ye; bütün ünlü tetikçiler, yani mafya babası olarak bildiklerimizden hangisi kaldı hayatta? Yok. İşte bu dizi bunu anlatıyor. 28 Şubat kararları sadece siyasal İslamcılara karşı devletin açtığı bir bayrak değildir. Aynı zamanda mafyaya da bayrak açmıştır. Hala herkes üç maymunu oynuyor sadece. Çok cesur bir dizi gerçekten de. Mafya babası diye bildiklerimiz tetikçidir sadece. Büyük manzarada büyük patronlar var

Hiç yorum yok: