1 Aralık 2012 Cumartesi

Ingilizlerin Isgali ve Kıbrıs Lozanda Nasıl Satıldı?


Lozan Hainleri Kimlerdi ve Sattiklari(1)

Eğitim sistemimizin temel direklerinden biri de vatan toprağının kutsallığı, bir karışı için binlerce can feda edilebileceği, topraklarımızın müzakere konusu yapılamayacağıdır. Bu hususta verilen ve akla ilk gelen örnek de Çanakkale Savaşı'dır. Doğrudur, burada vatan toprağını cansiperâne savunmuş ve yedi düvele geçiş imkânı vermemişizdir. Ancak tarihimiz Çanakkale Savaşı'ndan ibaret değildir ve o tarihe baktığımızda, defalarca kez "toprak tavizi" verdiğimiz gözüküyor.


Şimdi bu cümleye bakarak "...ama Osmanlılar döneminde..." dendiğini hissediyorum. Maalesef yanılıyoruz, çünkü sadece Osmanlı döneminde değil, Cumhuriyet dönemimizde de "toprak tavizi" vermiş, hatta koca koca kara parçalarının üstünü, bizzat TBMM kararı ile bile çizmişiz! Bugünkü Irak'ın kuzeyinde yer alan Musul ve Kerkük vilayetleri aslen Mîsâk-i Millî sınırları içerisindedir. Yani, "bu topraklar vatan toprağıdır, bu hususta kesinlikle taviz verilmeyecektir!" diye dosta düşmana ilan ettiğimiz sınırlar dahilinde. Ancak Lozan Konferansı'nda bu mevzu İngiltere ile aramızda bir türlü hallolmamış ve hatta müzakerelerin tıkanmasına bile yol açmıştır. Nihayet tıkanıklığı açan anahtar, konunun iki taraf arasında müstakilen müzakere edilmesi, yine bir neticeye varılmazsa da "Cemiyet-i Akvam"ın, yani Milletler Cemiyeti'nin hakemliğine müracaat edilmesi mutabakatı olmuştur. Her iki taraf da müzakerelerden netice alınmazsa, bu hakemin vereceği karar her ne olursa olsun, itirazsız olarak kabul edeceğini imza ile beyan etmiştir. Nitekim ikili müzakerelerden bir sonuç alınmamış ve Cemiyet-i Akvam da lehimize karar vermemiştir. Bu topraklar Türkiye toprağı olarak tescil edilmemekle birlikte, buralardaki petrol gelirlerinden bize hisse verilmesi kararı çıkmış, bu karar daha önceki taahhüdümüze istinaden TBMM tarafından onaylanmıştır. Görüldüğü gibi, "misak-ı milli"nin delinmesi Osmanlı tarafından değil, Cumhuriyet hükümeti tarafından gerçekleştirilmiş bir icraat.

Kurtuluş Savaşı'nın önderleri bir arada...

Musul ve Kerkük meselesinden daha vahim bir mesele daha vardır ki, o da Kıbrıs'ın "üzerininin çizilmesi"dir! 1571 yılında Venediklilerden fethettiğimiz bu ada, 19. yüzyılın sonlarına kadar bir Osmanlı toprağıdır. 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı'nda, bizi silindir gibi ezen Ruslar, Ayastefanos'a (Yeşilköy) kadar gelmişlerdi. İlerlemelerini durduran şey, İngiliz ve Fransızların paniği oldu. Rusların sıcak denizlere inmesini sağlayacak bu gelişmeye karşı devreye giren bu iki devlet, arabuluculuk yapmış ve Rusların savaş sebebi saydığı hususların ortadan kaldırılmasını temin ederek daha da vahim hale gelebilecek duruma engel olmuşlardı. Ancak barış antlaşmasının şartları sadece bundan ibaret değildi. Ruslar savaş tazminatı da istiyordu. Oysa Osmanlı, Abdülmecid döneminden itibaren delicesine borçlar almıştı ve çoğunu ya zamanında ödeyemiyor ya da başka bir borç alarak kapatıyor veya yeniden yapılandırarak erteliyordu. Devlet ekonomik olarak batak durumdaydı. Bütün bunların üstüne, Rusların savaş tazminatı talebi bizi iyice köşeye sıkıştırmıştı. Derhal İngiltere'den destek istendi. Savaş borçlarını ödememize yardım etmelerini istiyorduk. İngiltere içinde bulunduğumuz batak halini çok iyi biliyordu. Borcumuzu nasıl ödeyeceğimizi sordu. Devlet köşeye sıkışmıştı, istenilen borca karşılık bir ipotek göstermemiz gerekiyordu. Kıbrıs'ı önerdik. Buna göre, İngiltere savaş tazminatını üstlenecek ve biz de borcumuzu ödeyeceğimizin delili olarak Kıbrıs'ı kendilerine ipotek edecektik. İngiltere bu teklifi seve seve kabul etti. Böylece Mısır'a yakın bir coğrafyada muazzam bir üs sahibi olmuş oluyordu. Borcumuz ödendi, Kıbrıs adası İngilizlere 50 yıllığına "rehin" olarak bırakıldı. Anlaşmaya göre, bu süre bitimine kadar borcumuzu kapatacak ve adayı geri alacaktık. Hatta bu arada İngilizler, adayı kullandıkları için bize senede 92 bin altın kira bile ödeyeceklerdi!

İşler bir süre yolunda gitti. Ancak II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi ve Meşrutiyet'in ilanı ile ülkeye hakim olan İttihatçılar, beceriksizce işler yapıp duvarlara tosladı ve nihayetinde 1. Dünya Savaşı'na da girdik, üstelik İngilizlerin karşısında! Bunun üzerine İngiltere 1914 senesinde adayı ilhak ettiğini ilan etti. Yapılan dünya savaşı aleyhimize neticelendi ve elimizde kala kala Anadolu toprakları kaldı. Bu esnada ilan edilen misak-ı milli sınırlarında adanın gözden çıkarıldıği iddia edilir ama gercek degildir. "Günün şartlarında başka alternatif yoktu" mazeretini şimdilik haklı bulalım ve devam edelim...



Yapılan Kurtuluş Savaşı ile Yunanistan ülke topraklarından kovuldu, Müttefikler Ankara'da kurulan yeni devlete yeşil ışık yaktı, "gelin, oturup anlaşalım" dediler. Lozan'da bir konferans tertiplendi ve tüm taraflar masaya oturdu. Ülke sınırlarından savaş tazminatına, nüfus yapısının yeniden teşekkülünden İmparatorluğun borçlarına kadar bütün konular müzakereye alındı. Bu konferansta hepsi birbirinden tecrübeli "kurt" diplomatlara karşı, diplomasi sahasında hiçbir tecrübesi olmayan Türk heyeti, ciddi anlamda köşeye sıkışmıştır. Az önce de dediğimiz gibi, müzakere konularından biri de İmparatorluğun dış borçlarıydı. Bunlar yarım yamalak ödenmiş, savaş patlayınca da ödemeler kesilmişti. Üstelik ülkenin savaş öncesi topraklarının neredeyse % 90'ında artık başka başka ülkeler vardı. Çetin pazarlıklar yapıldı. Borcun miktarından, kimler arasında bölüştürüleceğine, ödeme şartlarına, hangi para cinsi ile ödeneceğine kadar konular müzakere edildi. Uyanık İngilizler, 93 Harbi vesilesiyle verdikleri savaş tazminatı borcunu, alacaklar listesine koymuşlardı. Oysa borca karşılık kendilerinde rehin bulunan Kıbrıs'ı ilhak ederek aslında bir nevi "ipoteği bozdurma" gerçekleşmişti. Tabiî ki o kadar saf olmayan Türk heyeti itiraz etti, pazarlıklar yapıldı. İngiltere ilhak kararını iptal edebileceğini söyleyerek borcun listede olmasını istedi. Ancak sıkı durunuz, bu teklif kabul edilmemiştir! Bilakis karşı teklif olarak, o borcun silinmesi mukabilinde Kıbrıs'taki egemenliklerini sorun etmeyeceğimiz söylenmiştir. İşte Lozan Antlaşması'nın 20 ve 21. maddeleri:
  • Madde 20- Türkiye, Britanya Hükûmeti tarafından Kıbrıs’ın 5 teşrinisâni 1914’de (5 Kasım 1914) ilân olunan ilhakını tanıdığını beyan eder (açıklar).
  • Madde 21- 5 teşrinisâni 1914 tarihinde Kıbrıs adasında mütemekkin olan (ikamet eden) Türk tebaası kanun-u mahallînin (yerel kanunların) tayin ettiği şerait (şartlar) dairesinde İngiltere tabiiyetini (vatandaşlığını) iktisap (kazanacak) ve bu yüzden Türk tabiiyetini zayi edeceklerdir (kaybedeceklerdir). Maahaza (bununla beraber) işbu Muahedenamenin (anlaşmanın) mevkii mer’iyete vaz’ından (yürürlüğe koyacak makama bildirilmesinden) itibaren iki senelik bir müddet zarfında Türk tabiiyetini ihtiyar edebileceklerdir (seçebileceklerdir); bu takdirde hakk-ı hıyârlarını (serbestlik haklarını) istimal ettikleri (kullanmaya başladıkları) tarihi takip eden on iki ay zarfında Kıbrıs adasını terk etmeğe mecbur olacaklardır. İşbu Muahedenamenin mevkii mer’iyete vaz’ı tarihinde Kıbrıs adasında mütemekkin olup (ikamet edip) tâ kanun-u mahallînin tayin ettiği şerait (şartlar) dairesinde vukubulan müracaat üzerine tarih-i mezkûrda (anılan tarihte) İngiliz tabiiyetini ihraz etmiş (kazanmış) veya etmek üzre bulunmuş olan Türk tebaası dahi bundan dolayı Türk tabiiyetini zayi edeceklerdir.
  • Şurası mukarrerdir (karara bağlanmıştır) ki; Kıbrıs Hükûmeti, Türkiye Hükûmetinin muvafakati (rızası) olmaksızın Türk tabiiyetinden (vatandaşlığından) başka bir tabiiyet ihraz etmiş (kazanmış) olan kimselere İngiltere tabiiyetini teffizden imtina etmek salâhiyetini (yetkisine) haiz (sahip) olacaktır.
Görüldüğü üzere, bugün üzerinde 30 senedir oturduğumuz topraklar için koskoca memleketin önünü tıkayanlar, bu tıkanıklığı açmaya çalışanları "hainlik" ile itham ederken, arkasından koştuklarını iddia ettikleri zevat, seneler önce adayı çatır çatır satmış! Bugünkü ve kullandıkları dille söyleyecek olursak, "Üç kuruş para için, vatanın kutsal toprağı Türk milletinin düşmanı olan emperyalistlere peşkeş çekilmiş!"
devam edecek...

Hiç yorum yok: