Herkes Okusun, Herkes Paylaşsın..! OSMANLI VEZİR-İ AZAMI'NIN İNGİLTERE'Yİ SİLKELEYEN MEKTUBU..!
Osmanlı Vezir-i Azamı tarafından Büyükelçi Robert Ensky aracılığıyla İngiltere'ye gönderilen ve Avam Kamarasında Mister Grey tarafından okunurken: “Kendilerine destek olduğumuzu söylediğimiz halde daha sonra kendilerine ihanet ettiğimiz Osmanlı müttefiklerimiz, politik hareketimizi nefretle ve istikrahla karşıladıklarını gösteriyorlar.” şeklinde takdim edilen 29 Şubat 1792 tarihli, İngiltere'nin bütün kirli çıkılarını ortaya döken sarsıcı mektubun sadeleştirilmiş tercümesi ve Avam Kamarasında okunduğu şekliyle İngilizcesi:
İŞTE AVAM KAMARASINDA OKUNAN O SARSICI MEKTUP !
“Halife kendi namına harp ilan eder ve sulh yapar. Bendelerine ve tebâsına itimat besler. Onların iman sahibi olduklarına vakıf bulunduğu gibi, meziyetlerini tecrübe etmiş ve sadakatlerini anlamıştır. Bu fazilet çoktan beri Avrupa’dan tard edilmiştir. Şayet bütün Nasraniler (Hıristiyanlar), doğruyu söylüyorlarsa insanları alıp sattığı için İngiltere’ye hiç itimat etmemek lazımdır. Müslümanların Halifesinin sizin hükümdarınızla, sizin memleketinizle hiçbir münasebeti olmadığı gibi, hiçbir vakit sizin nasihatinizi, aracılığınızı, dostluğunu istememiş, size bir elçi, bir memur göndermemiş, sizinle hiçbir muhaberede (haberleşmede) bulunmamıştır. O halde bizimle Rusya arasında aracılık teklifinde bulunmanızın sebebi nedir? Sizin dostluğunuza, yardımınıza, aracılığınıza talip değiliz. Yüksek bir lisanla bahsettiğiniz nâzırınız, mutlaka bir hile düşünmekte, sizin yalnız paraya taptığınızı haber aldığımız milletinizi, eğlendirmek için bir dolap çevirmektedir. Siz tanrınızı satar ve alırsınız. Mabudunuz paradır. Nâzırlarınız ve milletiniz nazarında her şey ticarettir. O halde bizi de Rusya’ya mı satmak istiyorsunuz? Hayır, biz pazarlığımızı kendimiz yaparız!
Müslümanlar hile, hurda bilmezler. Şeytanlık, desisecilik Nasranî ahlakıdır. Biz devlet işlerinde namuslu, doğru, açık ve vefalı olmaktan çekinmeyiz. Harbe girdiğimiz zaman mukadderata teslim oluruz. Uzun bir zaman azamet ve ihtişam içinde yaşamış, dünyanın birinci devleti olmuş, asırlarca Nasranîlerin her türlü rezalet ve dalkavuklukla bulanmış küfür ve fesadına karşı zaferler kazanmış bulunuyoruz. Biz, Cenab-ı Hakk’a ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e iman ediyoruz. Sizler ise taptığınızı söylediğiniz Allah’a iman etmez, kendisine hem ulûhiyet ve hem de peygamberlik tanıdığınız ve oğlu dediğiniz zata da inanmazsınız. O halde sizin gibi, sapık bir milletin nesine güvenilebilir?
Birbirinizle olan muamelelerinizde fazilet gibi doğruluğu da atıyorsunuz. Birbirleriyle savaşan bütün Nasranîler, krallarının, hükümdarlarının, imparatorlarının, şikâyetler, muahezeler, protestolarla dolu hal tercümelerini okuyunuz. Hepsinin yalancı, fesatçı, zalim, sözlerine güvenilmez adamlar olduklarını görürsünüz. Hâlbuki Müslümanlar hiç vadine, sözüne, şerefine halel getirmiş midir? Asla! Buna mukabil, hiç bir Nasranî (Hıristiyan) devleti, menfaat ve ihtirası arzu ettiği zamandan başka, hiçbir sözünü tutmuş, hiçbir taahhüdünü ifa eylemiş midir? Hayır, o halde sizin gibi kötü bir yönetime, her faziletten mahrum bir hükümete tabi sizin gibi bir millete nasıl itimat edelim?
Halifenin, sizin sarayınızla bir münasebeti yoktur. Bir münasebet kurmak niyetinde de değildir. Şayet siz burada bir casus gibi yahut iddianız veçhile bir sefir sıfatı ile bulunmak istiyorsanız, diğer Nasranîlerle beraber ikamet edersiniz. Biz sizin karadan veya denizden yardımınıza yahut aracılığınıza -tekrar ederiz- tâlip değiliz. Vakti olan tekliflerinizden size teşekküre mezun olmadığımı çünkü divanımızın hareketinizi muvafık bulmadığını, bundan başka denizden yapacağınızı teklif ettiğiniz yardımı da keza teşekkürle karşılamayacağımızı, çünkü donanmanızı hiçbir zaman denizlerimize kabul etmeyeceğimizi beyan ederim. Sizin Rusya ile ne yapacağınızı bilmiyoruz ve bilmek de istemiyoruz. Rusya ile işlerimizi, münasip bir surette kanun ve siyasetimize uygun bir şekilde halledeceğiz. Şayet siz denildiği gibi dünyanın en alçak Nasranî Milleti değilseniz, en cüretkâr ve sahtekâr milleti olduğunuz muhakkaktır.
Siz, sizin gibi birkaç Nasranî milletleriyle de birleştinizmi, kendinizi emir vermeye salahiyetli zannedersiniz. Biz bunu anlıyoruz. Binaenaleyh sizin cüretkârlığınız, menfur bir diktatörlük derecesine yükseliyor ki; sizin bu hareketiniz, iç işlerinizde hakarete layık, hariçte ise, sözlerinizi her kıymetten ve herhangi bir devlet tarafından inceleme haysiyetinden mahrum etmektedir. Nerede kaldı ki, Bab-ı Ali (Osmanlı Hükümeti) bunlara ehemmiyet versin. Büyük vezirler, sizi dinledikçe sözlerinizde ya fena bir maksat keşfetmişler yahut işlerinizin cehalet eseri olduğunu anlamışlardır. Halife, tebasına karşı bu derece zalim olan bir devlete karşı icap eden tedbirleri ihmal etmez. Vesikaya istinaden öğrendiğimize göre, sizin aranızda yaptığınız sulhlar, rüşvete dayanmaktadır. Osmanlı vezirleri Avrupalıların sözlerini çok dinlemişler, fakat daima hıyanet görmüşler, satılmışlar veya iğfal edilmişlerdir. Binaenaleyh Rusya ile Bab-ı Ali arasında vuku bulacak aracılığınıza lüzum yoktur. Sizin hedefiniz bütün insanlığı birbirine düşürmek, sonra istifade etmektir. Sizin katmerli kazançlarınız bizim tüccarlarımızı zarara sokmuştur.
Sizin dininiz, para kazanmaktır. Taptığınız şey hasisliktir. Kabul ettiğinizi söylediğiniz Nasranîlik riyakarlığınızın bir maskesinden başka bir şey değildir. Sizden cevap istemiyoruz.. Cevap vermemenizi emrediyoruz..!”
Kaynaklar:
1-History of the Proceedings and Debates of the House of Commons, J. Almon, 1792, Page: 316
2-The Annual Register, Or, A View of the History, Politics, and Literature for the Year 1792, J. Dodsley, 1799, Page: 138
3-The New-York Magazine; or, Literary Repository, 1792, Page: 519
4-An Apology for Mohammed and the Koran, John Davenport, London 1869, Page: 117
5-The Parliamentary Register or History of the Proceedings and Debates, J. Debrett, 1792, Page: 317 INGILIZCE METIN DEVAMINDADIR...
---------------------------------------------------------------
A SHOCKING LETTER FROM OTTOMAN GRAND VIZIER TO THE BRITISH GOVERNMENT
After the above instances, recorded by Englishmen themselves, of British bad faith and misrule in India, the opinions and sentiments expressed in the following State Paper, delivered to Sir Kobert Ainslie, the English Ambassador at Constantinople, by the Grand Vizier, will appear neither surprising nor unjust. The document in question was read by Mr. Grey, M.P., in the House of Commons, on the 29th February, 1792, during the debate on the Russian armament.
Towards the close of his speech, Mr. Grey said : " Those allies, the Turks — whom we pretended to support, but afterwards betrayed — had given the highest proof of their abhorrence and contempt of our conduct. I know not whether I shall be blamed or ridiculed for what I have done, but I have taken the pains to procure the best information on the subject, and have obtained a copy of the Grand Vizier's answer to Sir Eobert Ainslie, our ambassador at Constantinople, of which the following is the substance: ('Parliamentary History,' vol. xxix., p. 933. See also the Times Newspaper of Feb. 29, 1792)
STATE PAPER
"The Grand Seignior wars for himself, and for himself makes peace. He can trust his own slaves, servants, and subjects. He knows their faith, has experienced their virtue, and can rely upon their fidelity — a virtue long since banished your corner of Europe. If all other Christians tell truth, no reliance is to be had on England ; she buys and sells all mankind. The Ottomans have no connexion with your King nor your country; we never sought for your advice, your interference, or your friendship ; we have no minister, no agency, no correspondence with you; for what reason offer you then to mediate for us with Russia? Why seek ye to serve an empire of Infidels, as ye call us Mussulman? We want not your friendship, aid, or mediation.
Your Vizier, of whom you speak so higlily, must have some project of deception in view, some oppressive scheme to amuse your nation, who, we are told, are credulous, servile, and adorers only of money. Avarice, if we are well informed, is your chief characteristic ; you sell and buy your God — money is your deity ; and all things is commerce with your ministry, with your nation — come ye, then, to sell us to Russia? No, let us bargain for ourselves. Wlien fate has spun out the thread of our good fortune we must yield ; what has been decreed by God and the Prophet of men must and will come to pass. The Ottomans know no finesse ; duplicity and cunning are your Christian morals.
We are not ashamed to be honest, downright, plain and faithful in our state maxims. If we fall in war, we submit to the will of heaven, decreed from the beginning. We have long lived in splendour, the first power on earth, and we glory in having triumphed for ages over Christian infidelity and depravity, mixed with all sorts of vice and hypocrisy. We adore the God of nature and believe in Mahomet. You neither believe in the God you pretend to worship, nor in Ms Son, wliom you call both your God and your Prophet.
What reliance can there be upon so sacrilegious a race? Truth you banish, as you do virtue, from all your conduct and actions with each other. Eead the catalogue of complaints, manifestoes, declarations, and remonstrances of all the Christian Kings, Monarchs, and Emperors, who have lived and warred with each other. You find them all equally blasphemous, equally perfidious, equally cruel, equally unjust, and faithless to their engayements. Did the Turk ever forfeit his promise, word, or honour ? Never ! Did ever a Christian Povjer keep an engageinent hut while it suited his own avarice or ambition ? No ! How, then, do you think we are to trust you, a nation at this moment, if the truth be told, ruled by a perfidious administration without one grain of virtue to guide the machine of State. The Grand Seignior has no public intercourse with your Court — he wants none — he wishes for none. If you wish to remain here as a spy, or, as you term yourself, an ambassador for your Court, you may live with those of other Christian nations, while you demean yourself with propriety, but we want neither your aid by sea or land, nor your council or mediation. I have no order to thank you for your offer, because it is by the Divan deemed officious, nor have I any command to thank you for the offer of your naval assistance, because it is what the Porte never dreamed of admitting into our sea. Wliat you have to do with Eussia we neither know nor care ; our concerns with that Court we mean to finish as suits ourselves and the maxims of our laws and State policy. If you are not the most profhgate Christian nation, as you are charged to be, you are undoubtedly the boldest in presumption and effrontery, in offering to bring such a power as Eussia to terms. Such as you and some other trivial Christians united fancy yourselves equal to command ; we know better, and therefore this effrontery of yours amounts rather to audacity, and to an imbecile dictation, which must render your councils at home mean and contemptible, and your advice abroad unworthy of wisdom or attention from any power, much less the regard of the Porte, which on all occasions wherein its ministers have listened to you have experienced evil either in your designs or in your ignorance.
"His Sublime Highness cannot be too much upon his guard against the attempts and presumption of a nation so perfidious to the interests of its subjects (or colonists), but it is the usual way of Christian Princes to sell and cede over their subjects to each other for money. Every peace made amongst you, as we are well informed, is made favourable to the King that best bribes. The Ottoman Ministry have too long and too often given ear to European councils, and as often as they did so they either were betrayed, sold, or deceived. Away, then, with your interference for the Porte with Eussia, It has been your aim to embroil all mankind, and thereafter profit by your perfidy. We ask not, want not, nor desire your commerce, because our merchants have been sacrificed to your double dealings. You have no religion but gain ; avarice is your only God, and the Christian faith you profess but as a mask for your hypocrisy. We will hear no more from you, therefore you are commanded to make no reply.
With the view of proving how powerful and beneficial an influence the doctrines of the Koran exert over the feelings and actions of the Mohammedans, we shall conclude the present chapter with a few extracts from a work entitled * La Turquie Actuelle,' written by A. Ubbicini, and published by him in 1855:
Sources:
1-History of the Proceedings and Debates of the House of Commons, J. Almon, 1792, Page: 316
2-The Annual Register, Or, A View of the History, Politics, and Literature for the Year 1792, J. Dodsley, 1799, Page: 138
3-The New-York Magazine; or, Literary Repository, 1792, Page: 519
4-An Apology for Mohammed and the Koran, John Davenport, London 1869, Page: 117
5-The Parliamentary Register or History of the Proceedings and Debates, J. Debrett, 1792, Page: 317
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder