Teşkilat-ı Mahsusa Nedir? (Kuruluş ve Amaç Bilgi niteligindedir)
Teşkilat-ı Mahsusa, Sultan Mehmet Reşat’ın yayımlanmayan ve resmi olmayan bir fermanıyla İttihat ve Terakki, özellikle Enver Paşa tarafından kurulan gizli bir örgüttür. Osmanlı Devleti’nin yalın istihbarat örgütü olmaktan çok, içinde bulunduğu savaş dönemi itibariyle askeri kanadı çok gelişmiş ve resmen fiili taarruzlarda bulunan, kadrosunda ve yöneticilerinde çogunlukla askerlerin yer aldığı, çarpismaci bir gruptur. Böyle bir cemiyete ihtiyaç duyulmasının nedeni, Osmanlı Devleti’ne karşi istihbarat çalismalarinin çok artmış olması, doğuda ve Rusya’daki gayri müslimlerin ayaklanmalara teşvik edilmesidir. Amacı Osmanlı Devleti'nin siyasi birliğinin korunmasını sağlamak, ayrılıkçı hareketleri önlemek, Osmanlı sınırları dışında yaşayan Müslüman ve Türkleri örgütlemek ve yabancı devletlerin Orta Doğu'daki istihbarat ve gerilla faaliyetlerine karşi koymaktır. İlk lideri Süleyman Askeri, ilk çalisma alanı ise Batı Trakya’dır. Teşkilat, direkt olarak Osmanlı Harbiye Nezareti'ne bağlıdır.
Nitelikler
Ajanlar yerli halk arasında örgütlenmeye ve buralarda özellikle İngiliz ve Ruslara karşi halkı harekete geçirmeye çalismislardir.
Teşkilatın kadrosu, ajanlık için gerekli bilgi ve tecrübeden yoksun olmasından, ve onlara bu bilgileri verebilecek yetkili olmamasından dolayı, teşkilat üyeleri, istihbarat çalismalarindan çok çatismalarda bulunmuşlardır. Kadronun savaşçi kimselerden oluşması dolayısı ile teşkilat tamamen gizli bir istihbarat teşkilatı olamamıştır.
Abdülhamid’in kurdurduğu Yıldız İstihbarat Teşkilatı’ndan farklı olarak Teşkilat-ı Mahsusa, çarpismaya hazır bir kadrodan kurulmuştur, yurtdışı kadrosu vardır ve padişah için çalismazlar. Öyle ki, teşkilattan bazı üst düzey yöneticilerin haberi bile yoktur. Teşkilat başkanı sadece harbiye nazırına ve sadrazama rapor verir.
Bütçe
Savaş bütçesinden ödenekleri vardır, ama zaman geçtikçe ülkenin ekonomik sıkıntısı artmış, teşkilatın ödenegi de etkilenmiştir. Ödeneklerinden işbirlikçileri, üyeleri ve bazı Arap liderleri bile pay almıştır. Teşkilatın eline 1918 yılı parası ile 18 Milyon Dolar para geçmiştir. Bazı kumandanlar ödenekten kendilerine ayrılan parayı aşiretleri saflarına çekmek için harcamışlardır. Mesela Süleyman Askeri, Mezopotamya aşiretleri için, Zeki Paşa’da Bedevilere dağıtmak üzere ödenegi harcamışlardır. Teşkilatın ödeneginin bir kısmı, dini ve askeri gücü için Osmanlı’yı yanına çekmek isteyen Almanya’dan gelir.
Abdülhamid’in kurdurduğu Yıldız İstihbarat Teşkilatı’ndan farklı olarak Teşkilat-ı Mahsusa, çarpismaya hazır bir kadrodan kurulmuştur, yurtdışı kadrosu vardır ve padişah için çalismazlar. Öyle ki, teşkilattan bazı üst düzey yöneticilerin haberi bile yoktur. Teşkilat başkanı sadece harbiye nazırına ve sadrazama rapor verir.
Bütçe
Savaş bütçesinden ödenekleri vardır, ama zaman geçtikçe ülkenin ekonomik sıkıntısı artmış, teşkilatın ödenegi de etkilenmiştir. Ödeneklerinden işbirlikçileri, üyeleri ve bazı Arap liderleri bile pay almıştır. Teşkilatın eline 1918 yılı parası ile 18 Milyon Dolar para geçmiştir. Bazı kumandanlar ödenekten kendilerine ayrılan parayı aşiretleri saflarına çekmek için harcamışlardır. Mesela Süleyman Askeri, Mezopotamya aşiretleri için, Zeki Paşa’da Bedevilere dağıtmak üzere ödenegi harcamışlardır. Teşkilatın ödeneginin bir kısmı, dini ve askeri gücü için Osmanlı’yı yanına çekmek isteyen Almanya’dan gelir.
Faaliyetler
Teşkilat-ı Mahsusa tarafından, özellikle Kafkasya ve Yakın Doğu'da görev yapan ve gerilla tipi bir çalisma yöntemini benimsemiş küçük askeri birlikler ve taburlar kurulmuştur. Orta Doğu'daki eylemlerin içerisinde dikkati çekenler arasında, propaganda yapmak üzere Bingazi'ye gönderilen milletvekili Yusuf Şetvan Bey ile Şeyh Esseyid Şerif Ahmed Es-Sünusi'nin bir Alman denizaltısı ile İstanbul'a kaçırılması ve İngiliz ajanı Lawrence'e karşi girişilen hareketler sayılabilir. Kafkasya bölgesi, Orta Asya seferlerinin atlama tahtası olarak Teşkilat-ı Mahsusa'yı fazlasıyla ilgilendirmiştir. Kafkasya seferleri Trabzon'dan yönetilmiştir. Trabzon, Hopa ve Artvin kıyılarından Kafkasya içlerine denizden ajanlar sokularak, Ruslar'ın askeri durumu ögrenildigi gibi, Osmanlı ordusu oraya girdiği zaman yardımcı olacak geniş bir teşkilat kurulmuştur. Teşkilat'ın Orta
Asya'ya yönelik faaliyetlerinin en önemlisi, Rauf Bey ile Ömer Naci Bey'in gerçekleştirdikleri İran Seferi'dir. Rauf Bey, İran üzerinden Afganistan ve Hindistan'a kadar uzanarak buralarda İngilizler'e karşi koyma görevini üstlenmistir. Ancak, bu grubun harekatı Almanlar tarafından engellenmiş, Rauf Bey'e geri dön emri verilmiştir. Rauf Bey'in geri dönerken İran'da bıraktığı müfreze Afganistan'a girmiş, bazı elemanları ise Hindistan'a giderek buralarda istihbari nitelikli çalismalarda bulunmuştur. Mesela, Kuşçubaşi Eşref ve arkadaşları, İngiltere'ye karşi şiddetli bir propaganda kampanyası başlatmak, eğer mümkün olursa bu kampanyayı Orta Asya'da da yürütmek için Hindistan'a gittiler. Ancak bu sırada Birinci Dünya Savaşi'nın başlaması üzerine, Enver Paşa'dan emir alan Kuşçubaşi Eşref hemen İstanbul'a dönmüş ve az sonra da Teşkilat'ın Arabistan Bölge Sorumluluğu'na getirilmiştir. Ömer Naci Bey kumandasındaki gönüllü birlikleri ise, 12 Ocak 1915 tarihinde Tebriz'e girmişler ve Ahraz'a ulaşarak petrol boru hatlarını tahrip etmişlerdir. Teşkilat-ı Mahsusa'nın Makedonya ve Trakya bölgelerinde de Sırplar'a ve Yunanlılar'a karşi istihbari nitelikli faaliyetleri olmuştur.
GOSTERMELIK Kapanış
Teşkilat bir süre sonra üyelerinde seçiciliği bırakmış ve ajan nitelikleri aramaz olmuştur. Yakup Cemil buna örnektir, düşmana bilgi sattığına dair karar verdiği kişileri kurşuna dizdirmesi teşkilatın gizliliğine ve genel fikrine ters düşüyordu. Yakup Cemil gibi kişilere karşi ne yapılacağı bilinemezken Ömer Naci gibi bir vatanseverde tehlikeli görüldüğünden sürgüne gönderilebiliyordu. Birinci Dünya Savaşi'nın Mondros Antlaşması ile sona ermesi ile birlikte, özellikle İngilizler'in, Afrika'da ve Orta Doğu'da kendilerine karşi şiddetli bir mücadele yürüten Teşkilat-ı Mahsusa'yı cezalandıracakları beklenen bir durumdu. Bu sebeple, onlardan önce harekete geçerek Teşkilat'ı en az zarara uğramasını sağlayacak şekilde yeniden örgütlemek gerekiyordu. Mondros görüşmelerinin yapıldığı esnada, İttihat ve Terakki üyeleri, teşkilatın geleceği ile ilgili kararlar almışlardır. Mütareke'den az sonra 5 Aralık 1918 tarihinde, Teşkilat'ın başina getirilecek olan Hüsamettin Ertürk, İttihat ve Terakki'nin üst düzey yöneticilerinin İstanbul'u terketmelerinden birkaç gün önce Enver Paşa'nın Kuruçeşme'deki yalısında gerçekleştiğini belirttiği bir görüşmede, Enver Paşa'nın konuya ilişkin talimatını şöyle nakletmektedir:
"Şimdiye kadar vekaleten bakmakta olduğun Teşkilat-ı Mahsusa'ya bundan sonra riyaset edeceksiniz...Teşkilat-ı Mahsusa'yı resmen lağvedeceksiniz, fakat hakikatte bu teşkilat asla ortadan kalkmayacaktır...Teşkilat-ı Mahsusa'nın bundan sonraki ismi "Umum Alem-i İslam İhtilal Teşkilatı" olacaktır. Muhaberelerimiz hep bu titr üzerine cereyan edecektir. Siz Türkiye'de bu teşkilatın İstanbul Şubesi Reisisiniz. O'nu kuran benim, sizi seçen benim, yakında bu teşkilatın heyet-i merkeziyesi Berlin'de toplanacaktır."
Enver Paşa'nın Hüsamettin Ertürk'e adını verdiği yeni örgütün yurt içinde herhangi bir çalismasina rastlanmamıştır. Enver Paşa ve arkadaşlarının bir Alman denizaltısı ile yurt dışına çikmalarinin ardından, Bahriye Nazırı Müşir İzzet Paşa'nın isteği doğrultusunda Teşkilat-ı Mahsusa, Hüsamettin Ertürk tarafından tasfiye edilmiştir. Ancak, Teşkilat'ın depolarındaki silahlar ve cephane Anadolu'ya sevk için saklanmıştır. Kurtuluş savaşinda Mim Mim ve Karakol Cemiyeti'nin temelini oluşturmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder